ŞAHSIM REJİMİ MİLLETİN GÜLÜŞÜNÜ ÇALDI

SİYASET 06.02.2021 - 12:38, Güncelleme: 30.03.2022 - 17:14
 

ŞAHSIM REJİMİ MİLLETİN GÜLÜŞÜNÜ ÇALDI

CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın şahsım rejiminin en büyük siyasi hırsızlığının “milletin gülüşünün çalınması” olduğunu belirterek, “83 milyonu aşan koca bir ülke artık gülmeyi unuttu. Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu.
Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu. Memleketimizin bereketi kaçtı” diye konuştu.  CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:  Bir süredir takip ettiğiniz gibi, siyasi partiler arasında ziyaret trafiği hızlanmış vaziyette. Dün biz, Saadet Partisi’ne bir ziyaret gerçekleştirmiştik. Bugün de Halkların Demokratik Partisi yöneticileri, Genel Merkezimize bir ziyaret gerçekleştirdiler. Diğer partilerin de birbirleriyle görüşmeleri sürüyor.  CHP, ÜLKENİN BİRLİĞİNİN VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN SİGORTASI Bugünkü ziyarette, ülkemizin içinde bulunduğu buhranı, demokrasi ve hukuk devletindeki hızlı aşınmayı, artan işsizliği, açlığı ve milletin boşalan tenceresini görüşme imkanını bulduk. Buhranla birlikte milletin sırtındaki yük giderek artıyor. Bu çerçevede, milletin sesini duyan, ona kulak veren partiler, bu buhrandan çıkışın nasıl olacağı konusunda fikir alışverişinde bulunuyorlar. Burada bir hususun altını da çizmek istiyorum: CHP bu ülkenin birliğinin, bütünlüğünün sigortasıdır. Bu çerçevede, tüm partilerle görüşebilen parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu, demokrasimizin geleceği için büyük bir imkândır.  2 GÜNDE YAPACAĞIZ DEDİKLERİ AŞIYI 22 GÜNDE YAPTILAR Devletimiz akılla, istişareyle, ilimle yönetilmiyor. Vasıfsız, liyakatsiz kadrolar elinde, kuru inatla, nefret diliyle ülkemizin ufku karartılıyor. Bir yanda salgın, diğer yanda ekonomik kriz, buna bir de devlet krizi eklenince, ülkemizde ciddi bir buhran yaşanıyor. “Vaka” dediler, “hasta” dediler. Salgında milletten gerçekleri sakladılar. Şimdi aynısını aşıda da yapıyorlar. “Ocak sonuna kadar 40 milyon, Şubat sonuna kadar 50 milyon doz aşı gelecek” vaadinde bulunmuşlardı. Geldi mi? Hayır. Ocak ayı bitti. Gele gele 13 milyon doz aşı geldi. Yine Ocak sonuna kadar 1,5 milyon doz Alman aşısı gelecekti. O da ortalarda yok. Sağlık Bakanı, “Günde 1 milyon 100 bin kişiyi aşılayacağız” demişti. Bugüne kadar aşılaya aşılaya günde ortalama 114 bin yurttaşımızı aşılayabildiler. Hani Erdoğan’ın şahsım rejiminde her iş hızlı olacaktı? 22 günde aşılanan yurttaşlarımızın sayısı 2,5 milyon. “İki günde yapacağız” diye söz verdikleri aşıyı, 22 günde ancak yapabilmişler. Neden? Çok açık söyleyeyim, bu konuda bunun sorumlu, sağlık personelimiz değil. Çünkü bizim koruyucu hekimlik alanında sağlık personelimizin başarısı tüm dünyada tescilli… Sorumlu yeterli aşı tedarikini yapamayan Saray... Şimdi elde yeterli aşı ve ciddi bir aşı planlaması olmadığı içinde işlerin ağırdan alındığı anlaşılıyor.  AK PARTİ KONGRELERİNDE SOSYAL MESAFE YOK İsrail, nüfusunun yüzde 60’ını, Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 36’sını, İngiltere yüzde 16’sını, ABD’de yüzde 10’unu aşıladı. Bizde ise Saray sosyetesinin Allah’a çok şükür yüzde 100’ü aşılandı ama milletin sadece yüzde 3’ü aşılanabildi. Tüm dünya zamana karşı yarışıyor. Virüsün mutasyona uğraması, yani kılık değiştirmesi ihtimaline karşı aşıların hızla yapılması lazım... Aşılama bitene kadar da, sosyal mesafe tedbirlerine harfiyen uymak gerekiyor. Ama sosyal mesafe gözetmeden doldurulmuş kapalı salonlarda, AK Parti İl Kongreleri yapılıyor. Bugün de 7 ilde AK Parti Kadın Kolları Kongreleri vardı. Yine salonlarda hiçbir sosyal mesafe yoktu. Restoranlar, lokantalar, eğlence mekânları kapalı. Esnaflarımız kan ağlıyor. Restoranda, kafede, kahvehanede bulaşan virüs, her ne hikmetse şarkılı, türkülü AK Parti Kongrelerinde bulaşmıyor. Anlaşılan, sırra kadem basan Alman aşıları, milletimizden önce AK Parti teşkilatıyla buluşmuş gibi gözüküyor. Erdoğan’ın kongrelere uzaktan bağlantıyla katılıp, kendisini korumaya alıyor, salonları “sosyal mesafesiz” dolduran partililerine de teşekkür ediyor.  KONGRELERİN YAPILDIĞI İLLERDE VAKA SAYILARI ARTIYOR MU? Ama bizim İl Başkanlarımız bir restoranda kazara bir toplantı yapsa, “Salgın kuralları ihlal edildi” deyip, hem iş yerine hem de arkadaşlarımıza cezalar yağdırılıyor. 65 yaş üstü yurttaşlarımız evlerde kaç aydır hapis. Çocuklar belirlenen saatlerin dışında anne babasıyla dışarı çıksa, idari para cezası yiyor. Ama AK Parti, vur patlasın, çal oynasın kongre yapıyor. Böyle bir lakaytlıkla, böyle bir gayrı ciddilikle salgınla nasıl mücadele edilir bilemiyorum. Edilemiyor da zaten. Günlük vaka sayıları yeniden 7 binli seviyelerin üstüne çıktı. Bunda AK Parti kongrelerinin ne kadar katkısı var bunu bilmek lazım. Açıkça soruyoruz; kongrelerin yapıldığı illerde hasta sayıları bu kongrelerden sonra ne kadar arttı? Bunu millete açıklayın. Hasta sayısındaki her bir artışın vebali kongreler nedeniyle Erdoğan’ın üstündedir.  MİLLETVEKİLLERİMİZ ORADA OLMASA DUYULMAYACAKTI Milletimizin sağlığını sadece salgın tehdit etmiyor. Milletimizin sağlığını, canını işsizlik, yoksulluk, fukaralık da tehdit ediyor. Esnaflarımız cinnet getirme noktasında. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’nin dört bir yanında, milletimizin yanındayız. Bu hafta milletvekili arkadaşlarımız, Afyonkarahisar ve Uşak illerimizdeydi. Esnaf ve zanaatkârlarımız başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin dertlerini dinlediler, dertleriyle dertlendiler. Arkadaşlarımız Uşak’ta esnaf ziyareti yaparken, anahtarcılıkla uğraşan bir esnafımız, yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle yaşamına kıydı. Arkadaşlarımız orada olmasaydı, bu intihar da, diğerleri gibi saklanacaktı, görmezden gelinecekti.  GÖRMÜYORLAR, DUYMUYORLAR, KAPLERİ MÜHÜRLÜ Sarayı buradan bir kez daha uyarıyoruz. Esnaf artık dayanamıyor. Kapıya dayanan icra tebligatlarına, esnaflarımız artık canıyla karşılık vermeye başladı. Saraya esnaflarımız canıyla ihtarname çekiyor. Bu feryadı duyun. Bu çaresizliği görün. Ama Sarayın kulakları var; duymaz, gözleri var; görmez. Çünkü kalpleri mühürlü… Kalplerinin mühürlendiğini, Erdoğan’ın çıkardığı şu karar diyor. Şimdi burada kendisinin imzası var. Bu kararla, alayiş valayişle kamuoyuna duyurdular esnafın kredi borçlarını altı ay erteliyorlarmış.  FAİZİYLE, VERGİSİYLE ERTELİYOR Peki nasıl erteliyor? Faiziyle erteliyor. Hem de yeni yüksek faizlerle erteliyor. Yetmezmiş gibi… Kredi borçlarının taksit sayısı da değiştirilmiyor. Ertelenen borç, sözleşmedeki vadenin üzerine yayılarak tahsil edilecek. Bu da yetmez… Borç erteleme işlemlerinden doğacak olan, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi de esnaftan tahsil ediliyor. Bari vergiyi almayın. Ama “Esnaftan ne koparırsak, o kâr” zihniyetiyle hareket eden bir yönetim var. Esnaflarımız tabi elbette istemez. Ama Allah korusun bir kişiyi işten çıkartmak zorunda kalırsa, esnafın borcu da erteleme kapsamından çıkarılıyor.  BORCU FAİZSİZ ERTELEYİN Biz, “Bu kredi borcunun üzerine bir çizik atın” dinlemediler. Bizi dinlemediler. Peki bari esnafı dinleyin. Bu borcu faizsiz erteleyin. Kalan vadenin sonuna ekleyerek taksit dönemini uzatın. Ama Erdoğan’ın şahsım rejimi esnaflarımızın da bu sesini duymadı. Şimdi ilgili banka yetkilileri esnafları mahcup bir şekilde arayıp, “Bu şartlarda borcunuzu yeniden yapılandırmaya, ertelemeye razı mısınız?” diye soruyorlar. Diğer taraftan da Esnaf Odaları Başkanlarımızı, “Bu konuda menfi konuşursanız, odanızın sınıfını düşürürüz” ha diye tehdit ediyorlar. Ayıptır, yazıktır. Bu esnaf size 40 yıl vergi ödedi, pek çoğu size oy verdi. Ama siz esnaflara 40 gün bakamadınız.  SARAYA BALLI BÖREK, MİLLETE KURU EKMEK “Millet kuru ekmek yiyorsa, aç değildir” diyen bunlar. “Kapanan dükkân yok” diyen bunlar. “Evime ekmek götüremiyorum” diyenin başına, “Al, keyif çayı iç” diye çay paketi çalanlar bunlar. Memlekette çöp konteynerlerinden, pazar döküntülerinden rızkını toplayanlar için “Rastgele çekilen fotoğraflar” diyenler bunlar. Bunların gözleri, kalpleri, kulakları, mühürlenmiş. Milleti unutmuşlar, milletin halini görmüyorlar. Sesini duymuyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejiminde, Saraydakilere ballı börek, millete askıda kuru ekmek. Saray’ın millete yaklaşımı bu…  MİLLET ETİ UNUTTU, MAKARNAYA YÜKLENİYOR Milletin içinde bulunduğu hali TÜİK’in makyajlı verileri bile saklayamıyor. TÜİK son enflasyon sepetini açıkladı. Millet et yiyemez hale gelmiş. Ekmek ve makarnaya yükleniyor. Yeni sepette “dana etinin” ağırlığı TÜİK düşmüş. Ekmekle ve makarnanın ağırlığını ise arttırmış. Millet ete hasret kaldı. Eti gramla alır hale geldi. Bunu aylardır söylüyoruz. Şimdi TÜİK de diyor. Kış aylarındayız. Kışın en çok tüketilen ürünlerin fiyatları alıp başını gitti. Son bir yılda portakalın fiyatı yüzde 67, yumurtanın fiyatı yüzde 67, mercimeğin fiyatı yüzde 59, ayçiçek yağı fiyatı yüzde 54, pırasanın fiyatı yüzde 53, mısırözü yağının fiyatı yüzde 53 artmış.  TÜK ENFLASYONU 15, VATANDAŞIN ENFLASYONU 35 Bunlar da TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre. Mutfaktaki yangının gerçek boyutu bunların çok çok üstünde… TÜİK’in açıkladığı enflasyon yüzde 15. Vatandaşın sokakta, mutfakta yaşadığı enflasyon yüzde 30-35. Memura ve memur emeklilerine 2021’in ilk yarısı için verilen zam ne kadar? Yüzde 3. Ocak’ta enflasyon ne kadar? TÜİK’in rakamlarına göre yüzde 1,68, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’na göre yüzde 2,99. TÜİK’e göre 100 liralık maaş zammının 56 lirası, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre ise maaş zammının tamamı Ocak ayında uçup gitmiş. Peki bu memur, bu emekli önümüzdeki beş ayda ne yapacak? Kesesinden yiyecek. İşte bunun adı gasptır. Bunun adı, hırsızlıktır. Enflasyon dünyadaki en sinsi hırsızdır. Milletten gerçek enflasyonu saklamak, enflasyon rakamlarını karartmak ise, taammüden siyasi hırsızlıktır.  SİYASİ HIRSIZ GÜLÜMSEMENİZİ ÇALAR Ünlü Fransız düşünür Voltaire’e atfedilen şu sözler aslında bu durumu çok iyi tanımlıyor; “Sıradan hırsız paranızı, cüzdanınızı, eşyalarınızı çalar. Siyasi hırsız geleceğinizi, hayallerinizi, bilginizi, eğitiminizi, işinizi, gülümsemenizi çalar. İki hırsız arasındaki fark şudur: Sıradan hırsız, sizi seçer. Siyasi hırsızı, siz seçersiniz.” Evet. Bugün Türkiye’de böyle bir siyasi rejim var. “Şahsım Rejimi” ülkemizin kasasını boşalttı. Kayınpeder, Damat bir oldular, Merkez Bankasındaki 128 milyar doları uçurdular. Şimdi Merkez Bankası Başkanı bu giden dolarları yerine koymak için “Bu yıl uzunca bir süre faizler yüksek kalacak” diye açıklama yapıyor. Bu faizlerin yüksek kalmasının nedeni bu giden dövizleri yerine koymak içindir. Peki biz bu maliyete ne uğruna katlandık? Bir kuru inat uğruna. Şimdi bu dövizler kime gitti, kaçtan gitti hala kimse bilmiyor. Bu dövizleri satanlar, bu işleri yapanlar hakkında açılan bir soruşturma var mı? Ne gezer. Yeni atanan bakan ve başkan da mecburen üç maymunu oynuyor.  BU REJİM MİLLETİN GELECEĞİNİ ÇALIYOR Erdoğan’ın Şahsım Rejimi milletimizin geleceğini de çalıyor. Geçilmeyen köprüler, otoyollar, tüneller, yatılmayan hastane yatakları, uçulmayan havalimanları için, çocuklarımız hatta torunlarımız yüz milyarlarca lira ödeyecek. Beş yandaş müteahhit abat olsun diye, koskoca milletimizin geleceği berbat oldu.  BU REJİM HAYALLERİMİZİ ÇALIYOR Erdoğan’ın şahsım rejimi sadece geleceğimizi çalmıyor. Milletimizin hayallerini de çalıyor. Yıllarca 2023 hedefleriyle milletimizin gözünü boyadılar. Millete 2023’te 2 trilyon dolar geliriniz olacak diye vaatte bulundular. 25 bin dolar kişi başına geliriniz olacak dediler. Ama 2023’e iki yıl kala, bu hedefler fos çıktı. Hayaller söndü. Erdoğan’ın şahsım rejimi milletin cebini boşalttı. 2008’de milli gelir 783 milyar dolardı. Bugün 702 milyar dolara düştü. 2007’de kişi başına gelir 9 bin 735 dolardı. Bugün 8 bin 381 dolar. Millet 12-13 yıl önceki gelirini bile mumla arar hale geldi. Sayelerinde ülkeye “açlık, kıtlık, kuyruklar” geldi.  BU REJİM MİLLETİN İŞİNİ ÇALIYOR Erdoğan’ın şahsım rejimi, milletimizin sadece gelirini, aşını çalmadı. İşini de çaldı. Son 2,5 yılda, işi, gücü olan 1 milyon 646 bin çalışanımız işini kaybetti. Gerçek işsizlerimizin sayısı 10,5 milyonu buldu. 20-23 hedeflerinde işsizlik yüzde 5 olacak dediler şimdi o da fos çıktı yüzde 10 olacak diyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejimi, bu ülkenin geleceği gençlerimizin umutlarını da çaldı. Daha dün 2020 nüfus rakamları açıklandı. 15-29 yaş arasında 19 milyon 264 bin gencimiz var. Bu, dünya üzerindeki 131 ülkenin nüfusundan daha fazla. Belçika’nın toplam nüfusu 11,5 milyon, Yunanistan’ın nüfusu 11 milyon. Ama bu gençlerimizin 6 milyona yakını; ne bir işte çalışıyor, ne de herhangi bir eğitim alıyor. Evinde ailesiyle beraber oturuyor.  ARTIK ÜLKEMİZDE “AİLE GENCİ” SORUNU VAR Maalesef artık ülkemizde “Aile Genci” diye bir sorunumuz var. 37 üyeli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde, bu konuda en kötü durumdaki ülke Türkiye… OECD’de “aile gençlerinin oranı” yüzde 13, Türkiye’de ise yüzde 29. Gençlerine iyi bir eğitim veremeyen, iyi iş imkânları sunamayan bir ülke, geleceğe güvenle bakamaz. “Türkiye’nin en önemli beka sorunu” işte budur. Ama Erdoğan’ın Şahsım Rejimi, bıraktık gençlerimize iyi eğitim ve iş imkânı sunmayı, iyi eğitim alan az sayıdaki gençlerimizi bile “terörist” ilan etme noktasına kadar gidiyor. Gençlerimizi düşmanlaştırıyor. Yani bunu nasıl yapılabiliyor, hangi hakla yapılıyor anlamak mümkün değil.  BOĞAZİÇİ’NDE KAYYUM ATAMAYLA, ÖĞRENCİLER ALIN TERİYLE GELİYOR Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin göz bebeği bir devlet üniversitesi... Boğaziçi Türkiye’de her öğrencinin, her ailenin hayalini süsleyen bir bilim yuvası... Türkiye’nin her yerinden, her sosyal katmandan öğrenci, bu okula iyi bir eğitim almak için geliyor. Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerimiz, bu ülkenin bilimine, teknolojisine, üretimine katkı vermek için çalışıyorlar, çabalıyorlar. Dünyadaki diğer gençlerle yarışabilmek, en iyi yaşam standartlarına ulaşmak istiyorlar. Boğaziçi’ne öğrenciler atamayla gelmiyor. Alın teriyle, büyük çabalarla geliyor. Bu öğrenciler; Boğaziçi’ne girmeye sadakatleriyle değil, kendilerinin açıkça ifade ettiği gibi; zehir gibi zekâlarıyla, emekleriyle hak kazanıyorlar. İşte bu nedenle, akla, bilime, hukuka değil, Saray’dan gelecek talimata göre hareket eden, “Kayyum” istemiyorlar. Diplomalarının üzerinde, hakkında akademik hırsızlık iddiaları olan birinin, imzası olsun istemiyorlar. Kayyumun, son yıllarda gerileyen akademik başarıyı, daha da geriye düşüreceğini düşünüyorlar.  ŞAHSIM REJİMİYLE BÜYÜK GERİLEME Bakınız, Times Yüksek Öğrenim Endeksi’nde, Boğaziçi Üniversitesi 2014 yılında, Dünyanın en iyi 200 üniversitesi arasındaymış. Şahsım Erdoğan rejimi projesinin düğmesine basıldıktan sonra, bu üniversite ilk 600’de bile değil artık. Bizde kaliteli yükseköğrenim kurumları zaten azdı, şimdi Erdoğan’ın şahsım rejiminde “Az” olan da, “yok” olmak üzere. Boğaziçi Üniversitesinde öğretim görevlileri, öğrenciler, çalışanlar işte bu kötü gidişe “yeter artık” demek için gösteri yapıyorlar. Üniversitelerini, geleceklerini kurtarmaya uğraşıyorlar.  ERDEMİ YA ERDOĞAN YA KAYYUM GÖSTERECEK Boğaziçililerin bu talepleri meşru mu? Son derece meşru… Bu meşru taleplerini barışçıl bir şekilde, demokratik haklarını kullanarak dile getiriyorlar. Ama öğrencilerin haklı taleplerini dinlemek yerine, türlü provokasyonlara girişerek, öğrencilerin meşru eylemlerini itibarsızlaştırmaya çalışmak anlaşılır gibi değil. Yapılan atama yanlış. Yanlıştan dönmek erdemdir. Bu erdemi ya Erdoğan gösterecek, ya da atanan kayyum…  SARAY REJİMİ BU TOPRAKLARA MOĞOL FİLLERİNİN VEREMEDİĞİ ZARARI VERDİ “Eski Türkiye ile mücadele ediyorum” diyerek Erdoğan, Türkiye’de ne kadar nitelikli kurum, kuruluş varsa hepsini dümdüz etti. Moğol fillerinin bu topraklara vermediği zararı, Erdoğan’ın şahsım rejimi bu ülkeye verdi. Erdoğan’ın şahsım rejimi kaliteli, nitelikli her şeye, herkese düşman… Türkiye’yi eğitimde, kültürde, sanatta, bilimde ileri taşımak yerine, vasata mahkûm etmeyi maharet sanıyor. Diğer üniversitelerimizi, Boğaziçi seviyesine çıkarmak yerine, Boğaziçi Üniversitesi’ni aşağıya çekmeye uğraşıyor. Sonuçta milletimiz küresel arenada yarışma gücünü yitiriyor. Çünkü gençleri iyi eğitim almıyor. Bunun sonucunda işimiz, aşımız gidiyor.  BİLİME DÜŞMANLIĞIN SONU HÜSRANDIR Yazıktır, günahtır. Bilime düşmanlık edenin sonu hüsrandır. “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” Maharet üniversite sayısını 76’dan, 207’ye çıkarmak değil. Maharet, üniversitelerimizi gerçekten birer bilim yuvası yapmaktır. Maharet, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına, 15-20 üniversitemizi sokmaktır. Sadece binalardan oluşan, doğru, dürüst öğretim elemanı olmayan, yüksek lise tahsili yapılan kasaba üniversiteleriyle milletin çocuklarının hayalini çalmaya bu ülkede kimsenin hakkı yoktur. Ailelerin emeklerini çalmaya ne hakkınız var? İşte biraz önce rakamları verdim. O hayallerini çaldığınız gençlerimiz, ellerinde üniversite diplomalarıyla, emekleri çalınan ailelerimizin eline bakıyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejiminin bu yaptığı da, kuşkusuz büyük bir siyasi hırsızlıktır.  KOCA ÜLKE GÜLMEYİ UNUTTU, KEDER “KADER” OLDU Erdoğan’ın şahsım rejiminin en büyük siyasi hırsızlığı ise; milletin gülüşünün çalınmasıdır. 83 milyonu aşan koca bir ülke artık gülmeyi unuttu. Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu. Memleketimizin bereketi kaçtı.  DEVLETİN ADALET DİREĞİ ÇÖKTÜ Devletin adalet direği çöktü. Enkazın altında hep beraber kaldık. Aşımız gitti adalet direğinin çökmesi nedeniyle, işimiz gitti. Çünkü can ve mal güvenliği olmayınca kimse yatırım yapmak istemiyor. Milletin seçtiği Enis Berberoğlu’nun milletvekilliği o da çalındı. Milli irade gasbedildi. Bunu biz demiyoruz. Anayasa Mahkemesi diyor. Hem de bir defa değil, iki defa söylüyor. Oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle bu kararı veriyor. Yaşanan bu sorun, Sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu değildir. Bu sorun demokrasimizin sorunudur. İhlal edilen millet iradesidir. İhlal edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hukukudur. İhlal edilen temel hak ve hürriyetlerdir. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, tarihe mal olmuş bir karardır. Ne diyor Anayasa Mahkemesi? “Hukuk devleti retorikten, yani sadece sözden ibaret değildir” diyor. Başka ne diyor? “Kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede, hukuk devletinin varlığından söz edilemez” diyor. Hangimiz bu tespitlere itiraz edebiliriz? Anayasa Mahkemesi hukuka sahip çıkma çağrısına muhatap da gösteriyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Hâkimler Savcılar Kurulu’na ve kamu gücü kullanan diğer kurumlara görevlerini hatırlatmak ihtiyacını duyuyor. “Bu işi sadece bana bırakmayın” diyor. Neden bunu yapıyor. Çünkü Anayasamıza göre; Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı, bunun herhangi bir istisnası da yok.  UCUBE REJİM 3 YILDA TIKANDI Türkiye’yi uçuracak dedikleri, “Ucube Şahsım Rejimi” üç yılda tıkandı. Biz aslında bunun olacağını söylemiştik. Artık ucube rejimin müellifleri de bunu kabul ettiler. Ama Ucube Rejimden vazgeçmek yerine; “Ucube Rejim mevcut Anayasa’ya uymuyor, biz bir kez daha bu Anayasayı Ucube Rejime uyduralım” diyorlar. Son üç yılda milletin başına ne geldiyse, bu “şahsım rejimi” yüzünden geldi. Bu ucube rejiminin ne olduğunu, milletimiz yaşayarak gördü. Erdoğan ve sarayının bekçisi, milletimizin aşını, işini, geleceğini, umutlarını, hayallerini, gülüşlerini çaldılar.  BOŞ İŞLERİ BIRAKIN, BOŞ TENCEREYE BAKIN Artık boş işleri bırakın. Milletin boşalan tenceresine bakın. Milletin elinden aldığınız işlere bakın. Esnafın haline bakın. Çiftçinin, emeklinin, emekçinin haline bakın. Milletin gerçek gündemini çalmayın. Çare bellidir. Çare; Türkiye’nin önünü açacak. Milletin aşını, işini büyütecek, milletin yüzünü güldürecek, Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter rejimdir.  CHP BUNU BAŞARACAK Çünkü güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimde, güçlenecek olan milletin aşıdır. Güçlenecek olan milletin işidir. Güçlenecek olan milletin geleceğidir. Güçlenecek olan evlatlarımızdır, gençlerimizdir. Bizler Türkiye Cumhuriyetini, gerçek demokrasiyle taçlandırmaya kararlıyız. Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasiye inanan tüm dostlarıyla beraber bunu başaracaktır. Milletimiz; aşını, işini, geleceğini, hayallerini ve gülüşünü çalan bu siyasi hırsızlık rejiminin ve müelliflerinin tasdiknamesini, sandıkta ellerine tutuşturacaktır. Yerlerini gösterecek, evlerine gönderecektir. Çünkü milletimiz bunların ne olduğunu gördü. Notlarını da verdi. Artık sabırsızlıkla sandığın önüne gelmesini bekliyor. Benim diyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.  Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı açıklamada Boğaziçi Üniversitesi Rektörüne yapılan istifa çağrılarına karşılık, “Neredeyse yürekleri yetse Cumhurbaşkanı istifa diyecekler” dedi. Siz Cumhurbaşkanı istifası için “yürek yetme” çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Biz kendisini bu pandemi sürecindeki başarısızlıkları, vaka sayılarının saklanması, bu nedenle vatandaşların gerekli önlemleri almaması sonucunda yaşamlarını kaybetmesi nedeniyle istifaya davet etmiştik. “Bu memlekette her işin sorumlusu benim, ben” dedikten sonra, yanlış giden her şeyin sonunda istifa etmesi gerekir. Ama nerede…  Soru- İki sorum olacaktı. Birincisi HDP’yle yapılan görüşmeyle ilgili. Gerçi siz başta bahsettiniz ama HDP özellikle kayyumlar ve AİHM’in Demirtaş kararı hakkında bir gündemle gelmişti size. Bu hususla ilgili CHP’nin tavrı nedir ve CHP herhangi bir HDP’ye iadeyi ziyarette bulunacak mı? Bu meselede görüşüldü mü? İkinci konu ise, yeni anayasa tartışmalarına dair CHP’nin değerlendirmesi nedir? Bu konuda AK Partiyle bir görüşme talebi gelirse görüşür müsünüz ve şartlarınız nedir? Faik ÖZTRAK- CHP, biraz önce söyledim, bu ülkede tüm siyasi partilerle görüşen tek partidir. Dolayısıyla bizimle kim görüşmek isterse biz görüşürüz. Ama neyi hangi konuyu nasıl görüşeceğimiz konusunda tabi ki bakarız. İlk sorunuza cevap vereyim. İlk sorunuz çerçevesinde ülkedeki hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, mutfaktaki boş tencerenin, işsizliğin, hepsinin kapsandığı bir görüşmeydi. Dolayısıyla her şeyi görüştük.  Soru- Efendim iadeyi ziyaretle ilgili bir gündeminiz olacak mı? Faik ÖZTRAK- Ona Genel Başkanlar karar verecek.  Soru- KRT TV’de program yapan Osman Güdü ofisinin önünde saldırıya uğradı. Sizin bu saldırıyla ilgili değerlendirmeniz nasıl olacak? Faik ÖZTRAK- Bu ülkede ana muhalefet partisinin liderine linç girişiminde bulunuldu. Yine son dönemde siyasetçilere, gazetecilere saldırmak ne yazık ki yol oldu. Özellikle tüm bu olaylarda İçişleri Bakanı’nın yanlı bakışı bu gidişi yüreklendiriyor. Ülkedeki ağır iklim demokrasimize pusu kurmak isteyenleri cesaretlendiriyor. Biz hür basına, fikir ve ifade özgürlüğüne uzatılan her eli çok açık, net bir şekilde kınarız, lanetleriz. Bu son saldırıyı da lanetliyoruz.  Soru- Merkez Bankası Başkanı Reuters’e yaptığı açıklamalarda faizlerin bu yıl uzun bir süre yüksek gideceğinin sinyalini verdi. Enflasyonun yüksek faizle aşağı çekildiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “faiz düşmeli” demeye devam ediyor. Bu iki farklı açıklama hakkındaki sizin değerlendirmeniz nasıl olacak? Faik ÖZTRAK- Türkiye, Merkez Bankası’nın kasasındaki 128 milyar doları sattıktan sonra yüksek faize mahkum oldu. Merkez Bankası Başkanı da bunu ifade ediyor. Ama Erdoğan hala eski hikayeyi anlatmaya devam ediyor. Yani bir yandan “Ben yüksek faizi sevmiyorum” diyor, bir yandan da biraz önce gösterdiğim şu kararnamede yazdığı gibi esnafın kredilerini mevcut yüksek faizlerle erteleme noktasına gidiyor. Dolayısıyla bu 128 milyar doların satılmasıyla birlikte Türkiye Londra’daki sıcak paracılara mahkum olmuştur. Onlar ne derse onu yapmak zorunda kalmıştır. Erdoğan, içeriye başka bir mesaj vermekte ama dışarıdaki sıcak paracıların talepleri karşısında “Tamam dediğinizi yaparım” demektedir.  Soru- AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un ziyaret ettiği bir üniversitede rektör koltuğuna oturması tepkilere neden oldu. Kurtulmuş’tan daha sonrasında bir açıklama geldi. Kurtulmuş, “Rektör, doktora öğrencilerimden biridir” dedi. “Bu, hoca talebe ilişkisi içerisinde bir ziyarettir” açıklamasını yaptı. Siz bu açıklamaya ve bu ziyarete ilişkin yorumunuz nasıl olacak? Faik ÖZTRAK- Hep söylüyoruz, bu ucube şahsım rejiminde devletle parti arasındaki ilişki, sınır tamamen yok oldu. Her gün ülkenin bir başka köşesinden bu duruma ilişkin haber veya görüntüler geliyor. Aslında bazı memurlar AK Parti’nin teşkilat mensupları gibi çalışıyor. Şimdi bakınız, Sayın Kurtulmuş bir hoca olabilir, yine öğrencisini ziyaret ediyor olabilir. Ancak kendisi aynı zamanda AK Parti’nin Genel Başkanvekilidir. Dolayısıyla böyle bir fotoğrafı eğer bu öğrenci, hoca ilişkisi içinde bu ziyaret yapılmışsa böyle bir fotoğrafa izin vermemeliydi. Yani ayrıca rektörün Sayın Kurtulmuş karşısındaki o el pençe divan duruşu da aslında ülkede atanmış üst düzey yöneticilerinin ne hale geldiğini, artık liyakatin bittiğini sadakatin en önemli unsur olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur.  Soru- MHP Genel Başkanı Bahçeli, Boğaziçi protestoları için “Başları ezilmesi gereken yılanlar” demişti. MHP lideri yeni bir açıklama yaparak bu kez de protestocuların annelerine seslendi ve “Evlatlarınıza sahip çıkın” dedi. Siz bu iki açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Şu anda bu süreçte Cumhur İttifakı’nın ortakları Boğaziçi konusunda giderek sıkıntılı bir noktaya gittiklerini, yaptıklarının zulüm olduğunu, bunu milletin artık kabul etmeyeceğini görüyorlar. Başları ezilecek yılanlar dediklerinin annelerine, ebeveynlerine sesleniyor, bugünde Erdoğan dün “terörist” dediği bu çocuklara “yavrularımız” diyebiliyor. Ne diyeceklerine bir karar versinler. Bu çocuklara eziyet etmekten vazgeçsinler. Bu çocukların sesini duysunlar, bu çocuklar istikballeri için mücadele ediyorlar. Diyorlar ki, “Biz buraya iyi bir üniversite diye geldik, bu üniversitenin daha iyi olmasını sağlayacak bir yönetim istiyoruz. İstiyoruz ki, dünyada yarışabilelim. Bizim de zenginleşme, başka ülkelerdeki gençler gibi hayat şartlarımızı iyileştirme umudumuz olsun. Bizim de bu ülkeye daha fazla hizmet etme imkanımız olsun. Biz bu ülkenin en iyi yetişmiş gençleriyiz” diyorlar. Bu ses niye duyulmuyor anlamıyorum ben.  Soru- Cumhurbaşkanı ısrarla yeni anayasa diyor. Ama mecliste rakam olarak gücü buna yetmiyor. Muhalefetin desteği şart… Bu süreç nasıl ilerleyecek, sizin yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili yol haritanız nasıl? Faik ÖZTRAK- Bizim şu anda yürüttüğümüz çalışma, mevcut hükümet sistemine ilişkindir, yargı bağımsızlığına ilişkindir, kuvvetler ayrılığına ilişkindir. Biz biran önce bu ucube sistemin, milletin cebini boşaltan bu ucube sistemin değişmesi gerektiğini söylüyoruz.  Soru- CHP’deki istifaların ardından Sayın Murat Karayalçın bir gazeteye verdiği röportajda “Gidene git denilmemeli, yeni gidişlere fırsat verilmemeli” değerlendirmesini yaptı. “Umarım dönerler, döndürülürler” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Partimiz hiçbir şekilde kimseyi partiden göndermeyi istemez bir suçu yoksa. Bu çerçevede hiçbir zaman gidene git deme gibi bir alışkanlığımızda yok, demedik de zaten. Bu çerçevede Sayın önceki dönem Genel Başkanımızın bu sözlerini saygıyla karşılıyoruz. Teşekkür ediyorum.   
CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın şahsım rejiminin en büyük siyasi hırsızlığının “milletin gülüşünün çalınması” olduğunu belirterek, “83 milyonu aşan koca bir ülke artık gülmeyi unuttu. Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu.

Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu. Memleketimizin bereketi kaçtı” diye konuştu. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: 

Bir süredir takip ettiğiniz gibi, siyasi partiler arasında ziyaret trafiği hızlanmış vaziyette. Dün biz, Saadet Partisi’ne bir ziyaret gerçekleştirmiştik. Bugün de Halkların Demokratik Partisi yöneticileri, Genel Merkezimize bir ziyaret gerçekleştirdiler. Diğer partilerin de birbirleriyle görüşmeleri sürüyor. 

CHP, ÜLKENİN BİRLİĞİNİN VE BÜTÜNLÜĞÜNÜN SİGORTASI

Bugünkü ziyarette, ülkemizin içinde bulunduğu buhranı, demokrasi ve hukuk devletindeki hızlı aşınmayı, artan işsizliği, açlığı ve milletin boşalan tenceresini görüşme imkanını bulduk. Buhranla birlikte milletin sırtındaki yük giderek artıyor. Bu çerçevede, milletin sesini duyan, ona kulak veren partiler, bu buhrandan çıkışın nasıl olacağı konusunda fikir alışverişinde bulunuyorlar. Burada bir hususun altını da çizmek istiyorum: CHP bu ülkenin birliğinin, bütünlüğünün sigortasıdır. Bu çerçevede, tüm partilerle görüşebilen parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu, demokrasimizin geleceği için büyük bir imkândır. 

2 GÜNDE YAPACAĞIZ DEDİKLERİ AŞIYI 22 GÜNDE YAPTILAR

Devletimiz akılla, istişareyle, ilimle yönetilmiyor. Vasıfsız, liyakatsiz kadrolar elinde, kuru inatla, nefret diliyle ülkemizin ufku karartılıyor. Bir yanda salgın, diğer yanda ekonomik kriz, buna bir de devlet krizi eklenince, ülkemizde ciddi bir buhran yaşanıyor. “Vaka” dediler, “hasta” dediler. Salgında milletten gerçekleri sakladılar. Şimdi aynısını aşıda da yapıyorlar. “Ocak sonuna kadar 40 milyon, Şubat sonuna kadar 50 milyon doz aşı gelecek” vaadinde bulunmuşlardı. Geldi mi? Hayır. Ocak ayı bitti. Gele gele 13 milyon doz aşı geldi. Yine Ocak sonuna kadar 1,5 milyon doz Alman aşısı gelecekti. O da ortalarda yok. Sağlık Bakanı, “Günde 1 milyon 100 bin kişiyi aşılayacağız” demişti. Bugüne kadar aşılaya aşılaya günde ortalama 114 bin yurttaşımızı aşılayabildiler. Hani Erdoğan’ın şahsım rejiminde her iş hızlı olacaktı? 22 günde aşılanan yurttaşlarımızın sayısı 2,5 milyon. “İki günde yapacağız” diye söz verdikleri aşıyı, 22 günde ancak yapabilmişler. Neden? Çok açık söyleyeyim, bu konuda bunun sorumlu, sağlık personelimiz değil. Çünkü bizim koruyucu hekimlik alanında sağlık personelimizin başarısı tüm dünyada tescilli… Sorumlu yeterli aşı tedarikini yapamayan Saray... Şimdi elde yeterli aşı ve ciddi bir aşı planlaması olmadığı içinde işlerin ağırdan alındığı anlaşılıyor. 

AK PARTİ KONGRELERİNDE SOSYAL MESAFE YOK

İsrail, nüfusunun yüzde 60’ını, Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 36’sını, İngiltere yüzde 16’sını, ABD’de yüzde 10’unu aşıladı. Bizde ise Saray sosyetesinin Allah’a çok şükür yüzde 100’ü aşılandı ama milletin sadece yüzde 3’ü aşılanabildi. Tüm dünya zamana karşı yarışıyor. Virüsün mutasyona uğraması, yani kılık değiştirmesi ihtimaline karşı aşıların hızla yapılması lazım... Aşılama bitene kadar da, sosyal mesafe tedbirlerine harfiyen uymak gerekiyor. Ama sosyal mesafe gözetmeden doldurulmuş kapalı salonlarda, AK Parti İl Kongreleri yapılıyor. Bugün de 7 ilde AK Parti Kadın Kolları Kongreleri vardı. Yine salonlarda hiçbir sosyal mesafe yoktu. Restoranlar, lokantalar, eğlence mekânları kapalı. Esnaflarımız kan ağlıyor. Restoranda, kafede, kahvehanede bulaşan virüs, her ne hikmetse şarkılı, türkülü AK Parti Kongrelerinde bulaşmıyor. Anlaşılan, sırra kadem basan Alman aşıları, milletimizden önce AK Parti teşkilatıyla buluşmuş gibi gözüküyor. Erdoğan’ın kongrelere uzaktan bağlantıyla katılıp, kendisini korumaya alıyor, salonları “sosyal mesafesiz” dolduran partililerine de teşekkür ediyor. 

KONGRELERİN YAPILDIĞI İLLERDE VAKA SAYILARI ARTIYOR MU?

Ama bizim İl Başkanlarımız bir restoranda kazara bir toplantı yapsa, “Salgın kuralları ihlal edildi” deyip, hem iş yerine hem de arkadaşlarımıza cezalar yağdırılıyor. 65 yaş üstü yurttaşlarımız evlerde kaç aydır hapis. Çocuklar belirlenen saatlerin dışında anne babasıyla dışarı çıksa, idari para cezası yiyor. Ama AK Parti, vur patlasın, çal oynasın kongre yapıyor. Böyle bir lakaytlıkla, böyle bir gayrı ciddilikle salgınla nasıl mücadele edilir bilemiyorum. Edilemiyor da zaten. Günlük vaka sayıları yeniden 7 binli seviyelerin üstüne çıktı. Bunda AK Parti kongrelerinin ne kadar katkısı var bunu bilmek lazım. Açıkça soruyoruz; kongrelerin yapıldığı illerde hasta sayıları bu kongrelerden sonra ne kadar arttı? Bunu millete açıklayın. Hasta sayısındaki her bir artışın vebali kongreler nedeniyle Erdoğan’ın üstündedir. 

MİLLETVEKİLLERİMİZ ORADA OLMASA DUYULMAYACAKTI

Milletimizin sağlığını sadece salgın tehdit etmiyor. Milletimizin sağlığını, canını işsizlik, yoksulluk, fukaralık da tehdit ediyor. Esnaflarımız cinnet getirme noktasında. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’nin dört bir yanında, milletimizin yanındayız. Bu hafta milletvekili arkadaşlarımız, Afyonkarahisar ve Uşak illerimizdeydi. Esnaf ve zanaatkârlarımız başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin dertlerini dinlediler, dertleriyle dertlendiler. Arkadaşlarımız Uşak’ta esnaf ziyareti yaparken, anahtarcılıkla uğraşan bir esnafımız, yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle yaşamına kıydı. Arkadaşlarımız orada olmasaydı, bu intihar da, diğerleri gibi saklanacaktı, görmezden gelinecekti. 

GÖRMÜYORLAR, DUYMUYORLAR, KAPLERİ MÜHÜRLÜ

Sarayı buradan bir kez daha uyarıyoruz. Esnaf artık dayanamıyor. Kapıya dayanan icra tebligatlarına, esnaflarımız artık canıyla karşılık vermeye başladı. Saraya esnaflarımız canıyla ihtarname çekiyor. Bu feryadı duyun. Bu çaresizliği görün. Ama Sarayın kulakları var; duymaz, gözleri var; görmez. Çünkü kalpleri mühürlü… Kalplerinin mühürlendiğini, Erdoğan’ın çıkardığı şu karar diyor. Şimdi burada kendisinin imzası var. Bu kararla, alayiş valayişle kamuoyuna duyurdular esnafın kredi borçlarını altı ay erteliyorlarmış. 

FAİZİYLE, VERGİSİYLE ERTELİYOR

Peki nasıl erteliyor? Faiziyle erteliyor. Hem de yeni yüksek faizlerle erteliyor. Yetmezmiş gibi… Kredi borçlarının taksit sayısı da değiştirilmiyor. Ertelenen borç, sözleşmedeki vadenin üzerine yayılarak tahsil edilecek. Bu da yetmez… Borç erteleme işlemlerinden doğacak olan, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi de esnaftan tahsil ediliyor. Bari vergiyi almayın. Ama “Esnaftan ne koparırsak, o kâr” zihniyetiyle hareket eden bir yönetim var. Esnaflarımız tabi elbette istemez. Ama Allah korusun bir kişiyi işten çıkartmak zorunda kalırsa, esnafın borcu da erteleme kapsamından çıkarılıyor. 

BORCU FAİZSİZ ERTELEYİN

Biz, “Bu kredi borcunun üzerine bir çizik atın” dinlemediler. Bizi dinlemediler. Peki bari esnafı dinleyin. Bu borcu faizsiz erteleyin. Kalan vadenin sonuna ekleyerek taksit dönemini uzatın. Ama Erdoğan’ın şahsım rejimi esnaflarımızın da bu sesini duymadı. Şimdi ilgili banka yetkilileri esnafları mahcup bir şekilde arayıp, “Bu şartlarda borcunuzu yeniden yapılandırmaya, ertelemeye razı mısınız?” diye soruyorlar. Diğer taraftan da Esnaf Odaları Başkanlarımızı, “Bu konuda menfi konuşursanız, odanızın sınıfını düşürürüz” ha diye tehdit ediyorlar. Ayıptır, yazıktır. Bu esnaf size 40 yıl vergi ödedi, pek çoğu size oy verdi. Ama siz esnaflara 40 gün bakamadınız. 

SARAYA BALLI BÖREK, MİLLETE KURU EKMEK

“Millet kuru ekmek yiyorsa, aç değildir” diyen bunlar. “Kapanan dükkân yok” diyen bunlar. “Evime ekmek götüremiyorum” diyenin başına, “Al, keyif çayı iç” diye çay paketi çalanlar bunlar. Memlekette çöp konteynerlerinden, pazar döküntülerinden rızkını toplayanlar için “Rastgele çekilen fotoğraflar” diyenler bunlar. Bunların gözleri, kalpleri, kulakları, mühürlenmiş. Milleti unutmuşlar, milletin halini görmüyorlar. Sesini duymuyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejiminde, Saraydakilere ballı börek, millete askıda kuru ekmek. Saray’ın millete yaklaşımı bu… 

MİLLET ETİ UNUTTU, MAKARNAYA YÜKLENİYOR

Milletin içinde bulunduğu hali TÜİK’in makyajlı verileri bile saklayamıyor. TÜİK son enflasyon sepetini açıkladı. Millet et yiyemez hale gelmiş. Ekmek ve makarnaya yükleniyor. Yeni sepette “dana etinin” ağırlığı TÜİK düşmüş. Ekmekle ve makarnanın ağırlığını ise arttırmış. Millet ete hasret kaldı. Eti gramla alır hale geldi. Bunu aylardır söylüyoruz. Şimdi TÜİK de diyor. Kış aylarındayız. Kışın en çok tüketilen ürünlerin fiyatları alıp başını gitti. Son bir yılda portakalın fiyatı yüzde 67, yumurtanın fiyatı yüzde 67, mercimeğin fiyatı yüzde 59, ayçiçek yağı fiyatı yüzde 54, pırasanın fiyatı yüzde 53, mısırözü yağının fiyatı yüzde 53 artmış. 

TÜK ENFLASYONU 15, VATANDAŞIN ENFLASYONU 35

Bunlar da TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre. Mutfaktaki yangının gerçek boyutu bunların çok çok üstünde… TÜİK’in açıkladığı enflasyon yüzde 15. Vatandaşın sokakta, mutfakta yaşadığı enflasyon yüzde 30-35. Memura ve memur emeklilerine 2021’in ilk yarısı için verilen zam ne kadar? Yüzde 3. Ocak’ta enflasyon ne kadar? TÜİK’in rakamlarına göre yüzde 1,68, Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’na göre yüzde 2,99. TÜİK’e göre 100 liralık maaş zammının 56 lirası, Enflasyon Araştırma Grubu’na göre ise maaş zammının tamamı Ocak ayında uçup gitmiş. Peki bu memur, bu emekli önümüzdeki beş ayda ne yapacak? Kesesinden yiyecek. İşte bunun adı gasptır. Bunun adı, hırsızlıktır. Enflasyon dünyadaki en sinsi hırsızdır. Milletten gerçek enflasyonu saklamak, enflasyon rakamlarını karartmak ise, taammüden siyasi hırsızlıktır. 

SİYASİ HIRSIZ GÜLÜMSEMENİZİ ÇALAR

Ünlü Fransız düşünür Voltaire’e atfedilen şu sözler aslında bu durumu çok iyi tanımlıyor; “Sıradan hırsız paranızı, cüzdanınızı, eşyalarınızı çalar. Siyasi hırsız geleceğinizi, hayallerinizi, bilginizi, eğitiminizi, işinizi, gülümsemenizi çalar. İki hırsız arasındaki fark şudur: Sıradan hırsız, sizi seçer. Siyasi hırsızı, siz seçersiniz.” Evet. Bugün Türkiye’de böyle bir siyasi rejim var. “Şahsım Rejimi” ülkemizin kasasını boşalttı. Kayınpeder, Damat bir oldular, Merkez Bankasındaki 128 milyar doları uçurdular. Şimdi Merkez Bankası Başkanı bu giden dolarları yerine koymak için “Bu yıl uzunca bir süre faizler yüksek kalacak” diye açıklama yapıyor. Bu faizlerin yüksek kalmasının nedeni bu giden dövizleri yerine koymak içindir. Peki biz bu maliyete ne uğruna katlandık? Bir kuru inat uğruna. Şimdi bu dövizler kime gitti, kaçtan gitti hala kimse bilmiyor. Bu dövizleri satanlar, bu işleri yapanlar hakkında açılan bir soruşturma var mı? Ne gezer. Yeni atanan bakan ve başkan da mecburen üç maymunu oynuyor. 

BU REJİM MİLLETİN GELECEĞİNİ ÇALIYOR

Erdoğan’ın Şahsım Rejimi milletimizin geleceğini de çalıyor. Geçilmeyen köprüler, otoyollar, tüneller, yatılmayan hastane yatakları, uçulmayan havalimanları için, çocuklarımız hatta torunlarımız yüz milyarlarca lira ödeyecek. Beş yandaş müteahhit abat olsun diye, koskoca milletimizin geleceği berbat oldu. 

BU REJİM HAYALLERİMİZİ ÇALIYOR

Erdoğan’ın şahsım rejimi sadece geleceğimizi çalmıyor. Milletimizin hayallerini de çalıyor. Yıllarca 2023 hedefleriyle milletimizin gözünü boyadılar. Millete 2023’te 2 trilyon dolar geliriniz olacak diye vaatte bulundular. 25 bin dolar kişi başına geliriniz olacak dediler. Ama 2023’e iki yıl kala, bu hedefler fos çıktı. Hayaller söndü. Erdoğan’ın şahsım rejimi milletin cebini boşalttı. 2008’de milli gelir 783 milyar dolardı. Bugün 702 milyar dolara düştü. 2007’de kişi başına gelir 9 bin 735 dolardı. Bugün 8 bin 381 dolar. Millet 12-13 yıl önceki gelirini bile mumla arar hale geldi. Sayelerinde ülkeye “açlık, kıtlık, kuyruklar” geldi. 

BU REJİM MİLLETİN İŞİNİ ÇALIYOR

Erdoğan’ın şahsım rejimi, milletimizin sadece gelirini, aşını çalmadı. İşini de çaldı. Son 2,5 yılda, işi, gücü olan 1 milyon 646 bin çalışanımız işini kaybetti. Gerçek işsizlerimizin sayısı 10,5 milyonu buldu. 20-23 hedeflerinde işsizlik yüzde 5 olacak dediler şimdi o da fos çıktı yüzde 10 olacak diyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejimi, bu ülkenin geleceği gençlerimizin umutlarını da çaldı. Daha dün 2020 nüfus rakamları açıklandı. 15-29 yaş arasında 19 milyon 264 bin gencimiz var. Bu, dünya üzerindeki 131 ülkenin nüfusundan daha fazla. Belçika’nın toplam nüfusu 11,5 milyon, Yunanistan’ın nüfusu 11 milyon. Ama bu gençlerimizin 6 milyona yakını; ne bir işte çalışıyor, ne de herhangi bir eğitim alıyor. Evinde ailesiyle beraber oturuyor. 

ARTIK ÜLKEMİZDE “AİLE GENCİ” SORUNU VAR

Maalesef artık ülkemizde “Aile Genci” diye bir sorunumuz var. 37 üyeli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde, bu konuda en kötü durumdaki ülke Türkiye… OECD’de “aile gençlerinin oranı” yüzde 13, Türkiye’de ise yüzde 29. Gençlerine iyi bir eğitim veremeyen, iyi iş imkânları sunamayan bir ülke, geleceğe güvenle bakamaz. “Türkiye’nin en önemli beka sorunu” işte budur. Ama Erdoğan’ın Şahsım Rejimi, bıraktık gençlerimize iyi eğitim ve iş imkânı sunmayı, iyi eğitim alan az sayıdaki gençlerimizi bile “terörist” ilan etme noktasına kadar gidiyor. Gençlerimizi düşmanlaştırıyor. Yani bunu nasıl yapılabiliyor, hangi hakla yapılıyor anlamak mümkün değil. 

BOĞAZİÇİ’NDE KAYYUM ATAMAYLA, ÖĞRENCİLER ALIN TERİYLE GELİYOR

Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin göz bebeği bir devlet üniversitesi... Boğaziçi Türkiye’de her öğrencinin, her ailenin hayalini süsleyen bir bilim yuvası... Türkiye’nin her yerinden, her sosyal katmandan öğrenci, bu okula iyi bir eğitim almak için geliyor. Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerimiz, bu ülkenin bilimine, teknolojisine, üretimine katkı vermek için çalışıyorlar, çabalıyorlar. Dünyadaki diğer gençlerle yarışabilmek, en iyi yaşam standartlarına ulaşmak istiyorlar. Boğaziçi’ne öğrenciler atamayla gelmiyor. Alın teriyle, büyük çabalarla geliyor. Bu öğrenciler; Boğaziçi’ne girmeye sadakatleriyle değil, kendilerinin açıkça ifade ettiği gibi; zehir gibi zekâlarıyla, emekleriyle hak kazanıyorlar. İşte bu nedenle, akla, bilime, hukuka değil, Saray’dan gelecek talimata göre hareket eden, “Kayyum” istemiyorlar. Diplomalarının üzerinde, hakkında akademik hırsızlık iddiaları olan birinin, imzası olsun istemiyorlar. Kayyumun, son yıllarda gerileyen akademik başarıyı, daha da geriye düşüreceğini düşünüyorlar. 

ŞAHSIM REJİMİYLE BÜYÜK GERİLEME

Bakınız, Times Yüksek Öğrenim Endeksi’nde, Boğaziçi Üniversitesi 2014 yılında, Dünyanın en iyi 200 üniversitesi arasındaymış. Şahsım Erdoğan rejimi projesinin düğmesine basıldıktan sonra, bu üniversite ilk 600’de bile değil artık. Bizde kaliteli yükseköğrenim kurumları zaten azdı, şimdi Erdoğan’ın şahsım rejiminde “Az” olan da, “yok” olmak üzere. Boğaziçi Üniversitesinde öğretim görevlileri, öğrenciler, çalışanlar işte bu kötü gidişe “yeter artık” demek için gösteri yapıyorlar. Üniversitelerini, geleceklerini kurtarmaya uğraşıyorlar. 

ERDEMİ YA ERDOĞAN YA KAYYUM GÖSTERECEK

Boğaziçililerin bu talepleri meşru mu? Son derece meşru… Bu meşru taleplerini barışçıl bir şekilde, demokratik haklarını kullanarak dile getiriyorlar. Ama öğrencilerin haklı taleplerini dinlemek yerine, türlü provokasyonlara girişerek, öğrencilerin meşru eylemlerini itibarsızlaştırmaya çalışmak anlaşılır gibi değil. Yapılan atama yanlış. Yanlıştan dönmek erdemdir. Bu erdemi ya Erdoğan gösterecek, ya da atanan kayyum… 

SARAY REJİMİ BU TOPRAKLARA MOĞOL FİLLERİNİN VEREMEDİĞİ ZARARI VERDİ

“Eski Türkiye ile mücadele ediyorum” diyerek Erdoğan, Türkiye’de ne kadar nitelikli kurum, kuruluş varsa hepsini dümdüz etti. Moğol fillerinin bu topraklara vermediği zararı, Erdoğan’ın şahsım rejimi bu ülkeye verdi. Erdoğan’ın şahsım rejimi kaliteli, nitelikli her şeye, herkese düşman… Türkiye’yi eğitimde, kültürde, sanatta, bilimde ileri taşımak yerine, vasata mahkûm etmeyi maharet sanıyor. Diğer üniversitelerimizi, Boğaziçi seviyesine çıkarmak yerine, Boğaziçi Üniversitesi’ni aşağıya çekmeye uğraşıyor. Sonuçta milletimiz küresel arenada yarışma gücünü yitiriyor. Çünkü gençleri iyi eğitim almıyor. Bunun sonucunda işimiz, aşımız gidiyor. 

BİLİME DÜŞMANLIĞIN SONU HÜSRANDIR

Yazıktır, günahtır. Bilime düşmanlık edenin sonu hüsrandır. “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” Maharet üniversite sayısını 76’dan, 207’ye çıkarmak değil. Maharet, üniversitelerimizi gerçekten birer bilim yuvası yapmaktır. Maharet, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına, 15-20 üniversitemizi sokmaktır. Sadece binalardan oluşan, doğru, dürüst öğretim elemanı olmayan, yüksek lise tahsili yapılan kasaba üniversiteleriyle milletin çocuklarının hayalini çalmaya bu ülkede kimsenin hakkı yoktur. Ailelerin emeklerini çalmaya ne hakkınız var? İşte biraz önce rakamları verdim. O hayallerini çaldığınız gençlerimiz, ellerinde üniversite diplomalarıyla, emekleri çalınan ailelerimizin eline bakıyorlar. Erdoğan’ın şahsım rejiminin bu yaptığı da, kuşkusuz büyük bir siyasi hırsızlıktır. 

KOCA ÜLKE GÜLMEYİ UNUTTU, KEDER “KADER” OLDU

Erdoğan’ın şahsım rejiminin en büyük siyasi hırsızlığı ise; milletin gülüşünün çalınmasıdır. 83 milyonu aşan koca bir ülke artık gülmeyi unuttu. Karamsarlık, keder, kasvet kader oldu. Memleketimizin bereketi kaçtı. 

DEVLETİN ADALET DİREĞİ ÇÖKTÜ

Devletin adalet direği çöktü. Enkazın altında hep beraber kaldık. Aşımız gitti adalet direğinin çökmesi nedeniyle, işimiz gitti. Çünkü can ve mal güvenliği olmayınca kimse yatırım yapmak istemiyor. Milletin seçtiği Enis Berberoğlu’nun milletvekilliği o da çalındı. Milli irade gasbedildi. Bunu biz demiyoruz. Anayasa Mahkemesi diyor. Hem de bir defa değil, iki defa söylüyor. Oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle bu kararı veriyor. Yaşanan bu sorun, Sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu değildir. Bu sorun demokrasimizin sorunudur. İhlal edilen millet iradesidir. İhlal edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hukukudur. İhlal edilen temel hak ve hürriyetlerdir. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, tarihe mal olmuş bir karardır. Ne diyor Anayasa Mahkemesi? “Hukuk devleti retorikten, yani sadece sözden ibaret değildir” diyor. Başka ne diyor? “Kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede, hukuk devletinin varlığından söz edilemez” diyor. Hangimiz bu tespitlere itiraz edebiliriz? Anayasa Mahkemesi hukuka sahip çıkma çağrısına muhatap da gösteriyor: Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Hâkimler Savcılar Kurulu’na ve kamu gücü kullanan diğer kurumlara görevlerini hatırlatmak ihtiyacını duyuyor. “Bu işi sadece bana bırakmayın” diyor. Neden bunu yapıyor. Çünkü Anayasamıza göre; Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı, bunun herhangi bir istisnası da yok. 

UCUBE REJİM 3 YILDA TIKANDI

Türkiye’yi uçuracak dedikleri, “Ucube Şahsım Rejimi” üç yılda tıkandı. Biz aslında bunun olacağını söylemiştik. Artık ucube rejimin müellifleri de bunu kabul ettiler. Ama Ucube Rejimden vazgeçmek yerine; “Ucube Rejim mevcut Anayasa’ya uymuyor, biz bir kez daha bu Anayasayı Ucube Rejime uyduralım” diyorlar. Son üç yılda milletin başına ne geldiyse, bu “şahsım rejimi” yüzünden geldi. Bu ucube rejiminin ne olduğunu, milletimiz yaşayarak gördü. Erdoğan ve sarayının bekçisi, milletimizin aşını, işini, geleceğini, umutlarını, hayallerini, gülüşlerini çaldılar. 

BOŞ İŞLERİ BIRAKIN, BOŞ TENCEREYE BAKIN

Artık boş işleri bırakın. Milletin boşalan tenceresine bakın. Milletin elinden aldığınız işlere bakın. Esnafın haline bakın. Çiftçinin, emeklinin, emekçinin haline bakın. Milletin gerçek gündemini çalmayın. Çare bellidir. Çare; Türkiye’nin önünü açacak. Milletin aşını, işini büyütecek, milletin yüzünü güldürecek, Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter rejimdir. 

CHP BUNU BAŞARACAK

Çünkü güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimde, güçlenecek olan milletin aşıdır. Güçlenecek olan milletin işidir. Güçlenecek olan milletin geleceğidir. Güçlenecek olan evlatlarımızdır, gençlerimizdir. Bizler Türkiye Cumhuriyetini, gerçek demokrasiyle taçlandırmaya kararlıyız. Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasiye inanan tüm dostlarıyla beraber bunu başaracaktır. Milletimiz; aşını, işini, geleceğini, hayallerini ve gülüşünü çalan bu siyasi hırsızlık rejiminin ve müelliflerinin tasdiknamesini, sandıkta ellerine tutuşturacaktır. Yerlerini gösterecek, evlerine gönderecektir. Çünkü milletimiz bunların ne olduğunu gördü. Notlarını da verdi. Artık sabırsızlıkla sandığın önüne gelmesini bekliyor.

Benim diyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim. 

Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı açıklamada Boğaziçi Üniversitesi Rektörüne yapılan istifa çağrılarına karşılık, “Neredeyse yürekleri yetse Cumhurbaşkanı istifa diyecekler” dedi. Siz Cumhurbaşkanı istifası için “yürek yetme” çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Biz kendisini bu pandemi sürecindeki başarısızlıkları, vaka sayılarının saklanması, bu nedenle vatandaşların gerekli önlemleri almaması sonucunda yaşamlarını kaybetmesi nedeniyle istifaya davet etmiştik. “Bu memlekette her işin sorumlusu benim, ben” dedikten sonra, yanlış giden her şeyin sonunda istifa etmesi gerekir. Ama nerede… 

Soru- İki sorum olacaktı. Birincisi HDP’yle yapılan görüşmeyle ilgili. Gerçi siz başta bahsettiniz ama HDP özellikle kayyumlar ve AİHM’in Demirtaş kararı hakkında bir gündemle gelmişti size. Bu hususla ilgili CHP’nin tavrı nedir ve CHP herhangi bir HDP’ye iadeyi ziyarette bulunacak mı? Bu meselede görüşüldü mü?

İkinci konu ise, yeni anayasa tartışmalarına dair CHP’nin değerlendirmesi nedir? Bu konuda AK Partiyle bir görüşme talebi gelirse görüşür müsünüz ve şartlarınız nedir?

Faik ÖZTRAK- CHP, biraz önce söyledim, bu ülkede tüm siyasi partilerle görüşen tek partidir. Dolayısıyla bizimle kim görüşmek isterse biz görüşürüz. Ama neyi hangi konuyu nasıl görüşeceğimiz konusunda tabi ki bakarız.

İlk sorunuza cevap vereyim. İlk sorunuz çerçevesinde ülkedeki hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, mutfaktaki boş tencerenin, işsizliğin, hepsinin kapsandığı bir görüşmeydi. Dolayısıyla her şeyi görüştük. 

Soru- Efendim iadeyi ziyaretle ilgili bir gündeminiz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Ona Genel Başkanlar karar verecek. 

Soru- KRT TV’de program yapan Osman Güdü ofisinin önünde saldırıya uğradı. Sizin bu saldırıyla ilgili değerlendirmeniz nasıl olacak?

Faik ÖZTRAK- Bu ülkede ana muhalefet partisinin liderine linç girişiminde bulunuldu. Yine son dönemde siyasetçilere, gazetecilere saldırmak ne yazık ki yol oldu. Özellikle tüm bu olaylarda İçişleri Bakanı’nın yanlı bakışı bu gidişi yüreklendiriyor. Ülkedeki ağır iklim demokrasimize pusu kurmak isteyenleri cesaretlendiriyor. Biz hür basına, fikir ve ifade özgürlüğüne uzatılan her eli çok açık, net bir şekilde kınarız, lanetleriz. Bu son saldırıyı da lanetliyoruz. 

Soru- Merkez Bankası Başkanı Reuters’e yaptığı açıklamalarda faizlerin bu yıl uzun bir süre yüksek gideceğinin sinyalini verdi. Enflasyonun yüksek faizle aşağı çekildiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “faiz düşmeli” demeye devam ediyor. Bu iki farklı açıklama hakkındaki sizin değerlendirmeniz nasıl olacak?

Faik ÖZTRAK- Türkiye, Merkez Bankası’nın kasasındaki 128 milyar doları sattıktan sonra yüksek faize mahkum oldu. Merkez Bankası Başkanı da bunu ifade ediyor. Ama Erdoğan hala eski hikayeyi anlatmaya devam ediyor. Yani bir yandan “Ben yüksek faizi sevmiyorum” diyor, bir yandan da biraz önce gösterdiğim şu kararnamede yazdığı gibi esnafın kredilerini mevcut yüksek faizlerle erteleme noktasına gidiyor. Dolayısıyla bu 128 milyar doların satılmasıyla birlikte Türkiye Londra’daki sıcak paracılara mahkum olmuştur. Onlar ne derse onu yapmak zorunda kalmıştır. Erdoğan, içeriye başka bir mesaj vermekte ama dışarıdaki sıcak paracıların talepleri karşısında “Tamam dediğinizi yaparım” demektedir. 

Soru- AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un ziyaret ettiği bir üniversitede rektör koltuğuna oturması tepkilere neden oldu. Kurtulmuş’tan daha sonrasında bir açıklama geldi. Kurtulmuş, “Rektör, doktora öğrencilerimden biridir” dedi. “Bu, hoca talebe ilişkisi içerisinde bir ziyarettir” açıklamasını yaptı. Siz bu açıklamaya ve bu ziyarete ilişkin yorumunuz nasıl olacak?

Faik ÖZTRAK- Hep söylüyoruz, bu ucube şahsım rejiminde devletle parti arasındaki ilişki, sınır tamamen yok oldu. Her gün ülkenin bir başka köşesinden bu duruma ilişkin haber veya görüntüler geliyor. Aslında bazı memurlar AK Parti’nin teşkilat mensupları gibi çalışıyor. Şimdi bakınız, Sayın Kurtulmuş bir hoca olabilir, yine öğrencisini ziyaret ediyor olabilir. Ancak kendisi aynı zamanda AK Parti’nin Genel Başkanvekilidir. Dolayısıyla böyle bir fotoğrafı eğer bu öğrenci, hoca ilişkisi içinde bu ziyaret yapılmışsa böyle bir fotoğrafa izin vermemeliydi. Yani ayrıca rektörün Sayın Kurtulmuş karşısındaki o el pençe divan duruşu da aslında ülkede atanmış üst düzey yöneticilerinin ne hale geldiğini, artık liyakatin bittiğini sadakatin en önemli unsur olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur. 

Soru- MHP Genel Başkanı Bahçeli, Boğaziçi protestoları için “Başları ezilmesi gereken yılanlar” demişti. MHP lideri yeni bir açıklama yaparak bu kez de protestocuların annelerine seslendi ve “Evlatlarınıza sahip çıkın” dedi. Siz bu iki açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Şu anda bu süreçte Cumhur İttifakı’nın ortakları Boğaziçi konusunda giderek sıkıntılı bir noktaya gittiklerini, yaptıklarının zulüm olduğunu, bunu milletin artık kabul etmeyeceğini görüyorlar. Başları ezilecek yılanlar dediklerinin annelerine, ebeveynlerine sesleniyor, bugünde Erdoğan dün “terörist” dediği bu çocuklara “yavrularımız” diyebiliyor. Ne diyeceklerine bir karar versinler. Bu çocuklara eziyet etmekten vazgeçsinler. Bu çocukların sesini duysunlar, bu çocuklar istikballeri için mücadele ediyorlar. Diyorlar ki, “Biz buraya iyi bir üniversite diye geldik, bu üniversitenin daha iyi olmasını sağlayacak bir yönetim istiyoruz. İstiyoruz ki, dünyada yarışabilelim. Bizim de zenginleşme, başka ülkelerdeki gençler gibi hayat şartlarımızı iyileştirme umudumuz olsun. Bizim de bu ülkeye daha fazla hizmet etme imkanımız olsun. Biz bu ülkenin en iyi yetişmiş gençleriyiz” diyorlar. Bu ses niye duyulmuyor anlamıyorum ben. 

Soru- Cumhurbaşkanı ısrarla yeni anayasa diyor. Ama mecliste rakam olarak gücü buna yetmiyor. Muhalefetin desteği şart… Bu süreç nasıl ilerleyecek, sizin yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili yol haritanız nasıl?

Faik ÖZTRAK- Bizim şu anda yürüttüğümüz çalışma, mevcut hükümet sistemine ilişkindir, yargı bağımsızlığına ilişkindir, kuvvetler ayrılığına ilişkindir. Biz biran önce bu ucube sistemin, milletin cebini boşaltan bu ucube sistemin değişmesi gerektiğini söylüyoruz. 

Soru- CHP’deki istifaların ardından Sayın Murat Karayalçın bir gazeteye verdiği röportajda “Gidene git denilmemeli, yeni gidişlere fırsat verilmemeli” değerlendirmesini yaptı. “Umarım dönerler, döndürülürler” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Partimiz hiçbir şekilde kimseyi partiden göndermeyi istemez bir suçu yoksa. Bu çerçevede hiçbir zaman gidene git deme gibi bir alışkanlığımızda yok, demedik de zaten. Bu çerçevede Sayın önceki dönem Genel Başkanımızın bu sözlerini saygıyla karşılıyoruz.

Teşekkür ediyorum. 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.